Kütahya çini ve seramik sanatı
Kütahya günümüz Türkiyesi’nin önemli çini üretim merkezlerindendir. Ancak kentin gerek 18. yüzyıl ve öncesindeki tarihi, gerekse Osmanlı çiniciliğinin asıl ünlü merkezi İznik ile ilişkisi o kadar iyi bilinmemektedir.
Anadolu platosunun kıyısında, İstanbul’un 200 km. kadar güneydoğusunda yer alan Kütahya, Osmanlı başkentinden İznik’in iki katı uzaklıktadır. Klasik çağda “Cotyaeum” olarak bilinen kent, Plinius ve Strabon tarafından Frigya’nm en önemli merkezlerinden biri sayılmış, Suidas ise Aisopos’un (Ezop) burada doğduğunu öne sürmüştür.
Bizans döneminde de önemini koruyan kent, 11.yüzyılda Selçuklular tarafından ele geçirildi. Selçuklu hanedanının çöküşünden sonra ise, bölgede varlıklarını kabul ettiren ilk bağımsız Türkmen aşiretlerinden Germiyanlıların merkezi oldu. Yeni bir iktidar odağı olarak yükselişe geçen Osmanlı hanedanı, 1381de 1.Murat’ın oğlu I.Bayezid’in Germiyanoğlu Süleyman Bey’in kızıyla evlenmesiyle, etrafında oluşturduğu ittifaklar blokuna Germiyanoğullarını da kattı.
Osmanlıların 1453’tc İstanbul’u fethetmelerinin ardından, Anadolu beylerbeyliğinin merkezi Ankara’dan Kütahya’ya nakledildiğinde, kent ek bir önem kazandı. Büyüyen ve önemi artan kentin kozmopolit karakteri de belirginleşti ve çok çeşitli grupları, bu arada Hıristiyan azınlıkları kendine çekmeye başladı.
Daha 1391de Kütahya’da bir Ermeni kilisesi mevcut olduğu gibi, 15. yüzyıldaki Ermeni varlığı, ikisi Ermeni çinicilerden söz eden başka bir çok belge ve kayıtla da doğrulanmaktadır. Onun için, Türk çiniciliğinin 16. yüzyıl başlarına ait iki erken örneğini meydana getiren bir ibrik ile bir sürahinin üzerinde Kütahya’nın adının geçtiği Ermenice yazıların bulunması, hiç şaşırtıcı sayılmamalıdır.
Bu parçaların ikisi de genellikle İznik’in erken dönem mavi-beyaz çinilerinde görülen bir üsluhda yapılmış olduğundan, gerçekten Kütahya işi olup olmadıkları sanat tarihçileri arasında tartışılagelmiştir. Konu doğrudan doğruya Kütahya da yapılan kazılarda, fırın artıklan dahil, 16. yüzyıl başına tarihlenen iki parçadan birisi ile aynı üsluhda olan çanak çömlek parçalarının ortaya çıkarılmasıyla çözüme kavuşturulmuştur. Öte yandan hep bilindiği gibi, 1529 tarihli sürahinin üzerindeki yazı, açıkça “Kütahya işi” ibaresini içermektedir.
Bu saptamanın anlamı nedir? Erken dönem İznik ürünleri üzerinde son zamanlarda yapılan analizler, bunların sert beyaz fritli hamurlu olduğunu gösteriyor. Bu ise, daha önce İznik’te imal edilen kırmızı hamurlu, sırlı çanak çömleklerden kesin bir kopuşa işarettir.
Aynı tür kırmızı hamurlu çömlekler Kütahya’da da üretilmiş olduğundan, yeni beyaz hamurlu ürünler orası için de muhtemelen aynı derecede hüyük bir yeniliği ifade ediyordu. Kazılarda elde edilen kırık çömlek parçalarının açıkça gösterdiği gibi, I5. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarında İznik ve Kütahya çiniciliğinde aynı biçim ve desen repertuarı kullanılmaktaydı.
Bundan sonra ne oldu? 17. yüzyıl başından itibaren yazılı kaynaklarda kentteki üretim faaliyetine atıflarla karşılaştığımızı, 18.yüzyıl başlarında ise Kütahya’nın önemli bir çinicilik merkezi olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla yukardaki soruya iki ayrı cevap verilebilir.
Ya, Kütahya 16. yüzyıl başlarından sonra bir süre çinicilikteki önemini yitirmiş ve yüz yıl sonra tekrar kazanmış, yada, daha büyük bir olasılıkla, Kütahya’da çini üretimi sürekliliğini hep korumuştur. Ama eğer bunlardan İkincisi doğruysa, bu sefer yeni bir soru gündeme gelmektedir. 16. yüzyıl Kütahya işini nasıl tanıyabiliriz?
Bu sorunun bir tek cevabı vardır. Geleneksel olarak İznik kentine atfedilen 16. yüzyıl çinicilik ürünlerinden bir bölümü, aslında Kütahya’da yapılmış olmalıdır.
Eğer 16. yüzyıl başlarında böyle bir durumun sözkonusu olduğu saptanabiliyorsa, aynı ilişkinin daha sonraki dönemlerde de sürmüş olacağı kabul edilmelidir. Nitekim simdi sözünü edeceğimiz bir grup oluşturmaktadır.
Bu çanak ve çömlekler, kobalt mavisi yerine koyu laciverdin egemen olmasıyla; İznik işleri açısından alışılmadık bir süsleme motifleri yelpazesiyle (neredeyse hayvansı bir görünüme bürünen iki gözlü çiçeklerle); silüet tarzında, beyaz, ince konturlarla resmedilmiş, kıvrım kıvrım bükülen yapraklar ve hurma dalı motifleriyle; İznik işlerinde görülmeyen çeşitli yapraklı bordür ve zincir desenleriyle karakterize edilmektedir.
Bir vazo, bir tabak ve en azından iki başka tabak, bu kaplar arasındadır. Esin Atıl, bu tabakların ayrı bir kategori oluşturduğu yolundaki ilk şüphelerini daha “The Age of Sultan Süleyman the Magnificent” sergi katalogunda dile getirmiş; Julian Raby ise İznik sergisi katalogunda, bu kapların bir çoğunu kendi önerdiği “buğday demeti” kategorisinde toplamıştır.
| Antika Hastanesi